Batı kültürü ve onun taklitçisi tüm kültürler, güçlü kadına karşı antik çağlardan bu yana savaş açmıştır. Ataerkil düzenin toprak ananın izlerini silme stratejileri, ilk yazılı metinlerden itibaren, kadını kötüleme, basmakalıp tiplere indirgeme ve kurban olarak yansıtma eğilimlerinde ortaya çıkmaktadır. Anaerkil düzende toplumda eşit rol oynayan kadın, ataerkil düzenin etkisiyle bu eşitliğini kaybetmiş, ataerkil sistemin getirdiği mülkiyet/sahiplenme olgusu ile birlikte toprak, hayvan ve eşya gibi erkeğin şahsi malı olarak nitelendirilmeye başlanmıştır. Tek tanrılı dinlerin yayılması ile kadına duyulan korkunun nefrete dönüştüğü çok açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Yahudi, Hıristiyan ve İslam inanışlarında kadının toplumdaki rolü ve sınırları iyiden iyiye daraltılmış, Havva’nın suçu tüm kadınlara atfedilerek, kadın sosyal hayattan soyutlanmıştır. Yirminci yüzyıl ile birlikte kadınlar, kapitalizmin hizmetinde birer satış malzemesi haline dönüşmüştür. Toplumda bu şekilde ezilen kadın, ezikliğini içselleştirerek nesilden nesile aktarmaktadır. Bu kısır döngünün içinde ataerkil toplum tarafından ezilen kadın, başka kadınları ezerek, dışlandığı toplumun bir parçası olabilmek için çırpınır. Bu kitap, kadının ataerkil toplumdaki yerini kültürün farklı boyutlarını göz önünde bulundurarak