Ha buldum ha bulacağım diye seni çok aradım bu renk ve yontular ülkesinde. En çok kırmızıyı tanıdım, bir de maviyi... Kırımızı önce güneşteydi, sonra gülde; yoksulluktaydı kırmızı, açlıktaydı... Küllerden sonra Ganj’ın griliğine atılan karanfildeydi veya iki adamla kanındaydı serçenin toprağa düşen!.. Mavi ise güneşin ikinci adıydı, doğarken maviliğini de sererdi gökboşluğuna... Mavi ne güzeldi penceredeki sevdalı kızın şarkı söylerken gözyaşında ve ne hüzün vericiydi sevgiliye yakarışı... Ah bu gökboşluğunun özü güneş maviliğindeki sensizliğim... Şimdi neredesin sevgili? Hangi rengin özünde, hangi kuşun anaç kanadındasın? Uzak zamanların hangi boyutunda, hangi bulutun yağmurusun yüreğe akan? Yoksa, yoksul bir dostun fırın önünde avucunda mısın ekmeğe açılan, neredesin?