“Özü köz olmayanın, sözü öz olmazmış…” Yazdıklarınızı sadece siyasi suçtan hüküm giymiş bir mahkumun “Günlüğü” olarak değil; yüreğiyle, özüyle konuşan bir “vatanperverin” sessiz çığlıkları olarak okudum. İtiraf etmeliyim ki yüreğimizi kanattınız. Sanki birlikte giymiş gibi olduk o “ateşten gömleği…” Sekiz yıl güneşe, bir yeşile, toprağa, bir çiçeğe, bir böceğe, bir kuş sesine hasret kaldınız; hürriyeti öğrendiniz. Sekiz yıl sevdiklerinize, anne-babanızın sesine, onların çileli çehrelerine, mahzun bakışlarına hasret kaldınız; sevmeyi öğrendiniz. Sekiz yıl karanlığa alıştınız; aydınlığı öğrendiniz. Tutsaklığı yaşadınız; hürriyetin kıymetini öğrendiniz, sabretmeyi bildiniz. Sekiz yıl hiç konuşmadınız ama düşünmeyi öğrendiniz, nefis muhasebesi yapmasını öğrendiniz. Ruh buruklukları içinde hayata gülümsemeyi öğrendiniz. Sekiz yıl ateşle imtihan edildiniz. Soğuk, rutubetli duvarlar arasında yeniden çiçeğe durmayı, hayata merhaba demeyi, yaşama sevincini öğrendiniz. Maddeden manaya geçtiniz. Yaradan’a sığınıp şükretmeyi öğrendiniz. İhaneti görüp, dostluğu; bencilliği görüp, paylaşmayı öğrendiniz.19 yaşında girip 27 yaşında çıktığınız hücrelerde 60 yaş birden ihtiyarladığınızı öğrendiniz. Sekiz yıl baharı göremediniz; gül mevsimini özlediniz. Bir çiçeğin goncalanış ürpertilerine haset edip “Dördüncü Cemre”ye muhabbet kıldınız. “Anıların-Düşlerin-Acıların” yoğurduğu o muhabbetle olgunlaşıp bugün ilçemizin “Şehremîni” oldunuz.“Hamdınız; piştiniz, yandınız.” Bugün Yusuf yüzlü bir “Alp”siniz. Zira asıl Alplik insanın kendini fethetmesidir. İnsan-ı kâmil olmayı öğrendiniz. Ve bir döneme kayıt düştünüz. Tarihe tanıklık ettiniz. Bu duygularla iyi ki bu günlüğü tutmuşsunuz diyor, gözlerinizden öpüyorum. Ateş düştüğü yeri yakar.