Disparöni ya da Yaşama Korkusu birbirini çok uzun zamandır tanıyan Feraye ve Cem’in iç içe geçmiş hayatlarını anlatıyor. Modern bir Eugenie Grandet olan Feraye, Don Juan olan Cem. Herkesin sahte olduğu bir dünyadan kendini sakınarak kendine sadık kalmaya çabalayan Feraye; aynı sahte dünyaya başka bir yöntemle, şov yıldızı olarak ve bu dünyayla onun tam içinden alay ederek başkaldıran Cem. Disparöni ya da Yaşama Korkusu, Feraye ve Cem’in hem ayrı ayrı dünyayla, hem de birbirleriyle kurdukları ilişkideki birleşme sancısı. Biri ne beklediğini bilmeden hep bekliyor; diğeri ne aradığını bilmeden hep arıyor. Biri düşünüyor; diğeri yapıyor. Dis zorluk belirten ön ek, para ile, unia birleşme anlamına geliyor. Nihan Kaya, Feraye ve Cem’in bu dünyayla birleşmeye çalıştıkça canlarının yanmasını anlatırken yine insan psikolojisinin dehlizlerine dalıp başarıyla çıkıyor. “O kadar uzun zamandır bekliyorum ki artık beklemenin kendisine dönüşmüş gibiyim. Beklemek bütün vaktimi alıyor; bütün ömrümü, hayatımı kaplıyor. Artık bekçi gibi, Godot’yu bekler gibi, Mehdi’yi bekler gibi, beklemenin kendisini bekler gibi bekliyorum. Hayatım kesik elektriğin gelmesini bekleyen tam teçhizatlı bir elektrikli makine gibi. Beklediğim gerçekleşince görünür olacak mahiyeti. O kadar uzun zamandır arıyorum ki artık ne aradığımı bile hatırlamıyorum.Net olarak zihnime kazınmış tek şey, arıyor olduğum. Her yerde, her şeyde, durmadan arıyorum. O kadar kaptırmışım ki kendimi aramaya, aradığımı bulduğumda onu aynı zamanda yitirmiş mi olacağım diye korkuyorum bir yandan.”