Mircea Eliade’nin bu kitabının merkezinde iki temel soru var: Din nedir ve hangi aşamada bir din tarihinden söz edebiliriz? Eliade bu soruların aydınlatılabilmesi için kutsalın belli sayıda tezahürünün incelenmesi gerektiğini düşünüyor. Bu yüzden de incelemesine gök, su, yer, taşlar gibi kutsalın farklı kozmik düzlemlerde ortaya konulan yüzlerini irdelemekle başlıyor; ardından ayın halleri, güneş, bitkiler ve tarım, cinsellik gibi kutsalın biyolojik tezahürlerini; kutlu yerler, tapınaklar gibi kutsalın mekanla ilgili tezahürlerini, son olarak da mitleri ve simgeleri inceliyor. Yazarın her bölümde kendine özgü bir çerçeve oluşturduğu ve kimi zaman da didaktik olmanın tekdüzeliğini aşmak üzere her bölümde kendine özgü bir üslup geliştirdiği görülüyor. Kitabın farklı başlıkları arasında gezinen okuyucu kutsalın yapısı üzerinde düşünme olanağı buluyor. Eliade’nin Dinler Tarihine Giriş’i tek tek dinleri ele alıp inceleyen bir kitap değil, ilkel ve gelişmiş din biçimlerini eşzamanlı olarak inceleyerek tüm dinlerdeki ortak öğeleri ortaya koyan ve insanın kutsal ile ilişkisini çözümleyen bir çalışma. Bu kitap bize dinsel inançlar ve düşünceler tarihine nasıl yaklaşmamız gerektiğini öğretiyor.