Her ne kadar Adam Smith ahlak ve din konularına değinmiş olsa da, uzun yıllar iktisat ile din birbirinden çok ayrı iki alan olarak değerlendirilmiştir. Ancak son yıllarda din ile iktisat arasında önceleri pek görülmemiş bir ilişki ve yakınlaşma kurulmaya başlanmıştır. Artık din, iktisatçıların yasak konusu olmaktan çıkmaya başlamıştır. Bu yaklaşmanın, üç farklı alanda meydana geldiğini söyleyebiliriz. Din iktisat yakınlaşmasının gerçekleştiği birinci alan, dini ve tutumların ekonomik sonuçlarının incelenmesine yönelik çalışmalardır. Bu bağlamda, kültürlerini dikkate almadan, çağdaş toplumların ekonomik başarılarında meydana gelen farklılaşmaların açıklanmasının artık çok zor olduğunun ortaya konmaya başlanması ve kültürün içinde de dinlerin karmaşık yönlendirici etkilerinin varlığının gözlemlenmesi, iktisatçıların ilgilerini bir nebze de olsa din ile ekonomi ilişkilerine çekmiştir. İktisat ile din arasındaki yakınlaşmanın ikinci boyutunda, dinin iktisadi analizi yer almaktadır. Bu bağlamda bir kısım iktisatçılar, bir inanç, ilişki biçimi veya kurumsal yapı olarak dinlerin inanç öğeleri ile uygulamalarının, yerleşik iktisadi kavramsal çerçeve içinde açıklanabileceğini ileri sürmektedirler. Dolayısıyla ortaya, din ekonomisi adı altında yeni bir alan çıkmaktadır. Din iktisat yakınlaşmasının görüldüğü üçüncü alansa, yeni yükselen dini değerlere paralel olarak, iktisadi bilgilerin de dini bir çerçeve içinde ele alınması temeline dayalı bir dini iktisat oluşturulmasına yönelik uğraşlardır. Bu konuda akla hemen İslam İktisadi veya Hıristiyan İktisadı gibi çalışmalar gelmektedir. Özellikle İslam İktisadı bağlamında ortaya çıkan çalışmalar bir hayli dikkat çekicidir. Öyle ki, bunu iktisat alanında ortaya çıkan yeni bir paradigma olarak da değerlendirenler bulunmaktadır. Buradaki tartışmaların temelini, insanın iktisadi davranışlarının dini-ahlaki ilkeler açısından değerlendirilmesi oluşturmaktadır.