Es zog einmal eine große Karawane durch die Wüste. Auf der ungeheuren Ebene, wo man nichts als Sand und Himmel sieht, hörte man schon in weiter Ferne die Glocken der Kamele und die silbernen Röllchen der Pferde, eine dichte Staubwolke, die ihr vorherging, verkündete ihre Nähe, und wenn ein Luftzug die Wolke teilte, blendeten funkelnde Waffen und helleuchtende Gewänder das Auge. Bir zamanlar çölden geçen büyük bir kervan varmış. Gökyüzünden ve kumdan başka bir şey görülmeyen devasa büyüklükteki düzlükte uzaklardan develerin çanlarının ve atların gümüş bilekliklerinin sesleri duyuluyormuş. Önden gelen kalın bir toz bulutu, kervanın yaklaşmakta olduğunun habercisiymiş. Bir rüzgar toz bulutunu dağıttığında, parıldayan silahlar ve parıl parıl parlayan elbiseler gözleri kamaştırıyormuş.