Frida Kahlo, Georgia O’Keeffe ve Virginia Wool£ gibi Diane Arbus da hem sanatı hem de yaşamıyla hayranlarında yoğun bir ilgi uyandırır. Cüceleri, ikizleri, travestileri, hilkat garibelerini ve tuhaf tipleri gösteren çarpıcı fotografik imgeleri, her şey bir yana normal ve anormal gibi değerlendirmeleri yerle bir etmiş, Arbus’un yaşadığı dönemin ikonografisinde sağlam bir yer edinmiştir. Gelgelelim ölümünü takip eden yıllar boyunca eserlerine duyulan ilgi günbegün artarken, Arbus’un olağanüstü hayatını örten sır perdesi bugüne kadar yerli yerinde durmaktaydı. Bosworth’ün biyografisi Arbus’un büyüleyici imgelerinin ardındaki hayatı irdeliyor. New York’taki ayrıcalıklı çocukluğunu, fotoğrafçı ve oyuncu Alan Arbus’la tutkulu evliliği ve ikilinin moda alanındaki çalışmalarını; anne ve eş yaşantısını ve evliliğinin çökmesiyle gelen duygusal kargaşayı gözler önüne seriyor. Ve özellikle altmışlı yıllarla birlikte karanlık, özgürleştirici ve oldukça trajik bir yöne kayan sanatını anlatıyor. Bosworth bu vurucu eserde hem depresyonu hem de içinde yaşadığı toplumla mücadele eden, buna rağmen zamanımızın en güçlü ve hiç şüphesiz en özgün fotoğraflarını çeken bir kadının benzersiz portresini çiziyor.