Yıllardan beri her iktidar döneminde, hep aynı iddiayı taşıyan politik demeçler çınlatılır; Hukukun üstünlüğüne inanmış bir hukuk devleti olarak... Derken kıyısından köşesinden; tetikçileri, suikastçıları, haraççıları, uyuşturucu kaçakçılarıyla resmi kimliklere de bürünmüş yasa dışı suç örgütlerinin umacı tırnakları görünmeye başlar; onların peşine düşmeye kalktıkları halde, başarıya ulaşamamış bazı sorumlu kişilerin açıklamalarıyla, önleri barikatlanmış bazı savcı iddianamelerinde. Zaman zaman dört bin savcı ve yargıç eksikliğiyle, üç bin de mahkeme binası eksikliğinin dile geldiği ve Adalet Bakanlığı’nın bütçeden ancak binde 9’luk pay aldığı bir ülkede; kazara, hukuk betonarmesi çürük bir devlet in gerçekte gizli bir çeteye dönüşeceği korkusundan dem vurunca da; Solmaz Kâmuran’ın, ince bir titizlikle gerçekleştirdiği bu kitaptaki belgesel serüvenler yaşanır. On yıl önce yaşanmış olan o serüvenlerde ortaya çıkan umacı tırnakları; bugün de, Ergenekon davası etiketli haber yayınlarında kıpırdarken, ne tür kanlı darbelerin planlandığı da ortaya döküldükçe dudakları uçuklatmakta. Devlet çeteye dönüşmemeli uyarısıyla temennisinde bulunurken; çok da haksız olmadığımızı kanıtlamayı, bugün de sürdürüyor olaylar. Ve bu kitabın sunduğu gözlüklerle, sütrelenmiş bambaşka bir Türkiye başlıyor görünmeye... Çetin Altan