Karl Marx ve Friedrich Engels, insanlığın demokrasi mücadelesinde belirleyici sıçrama dönemi olan 19. yüzyıl demokratik hareketinin başkahramanlarıdır. Ne var ki, 20. Yüzyıl kapanırken, Marx ve Engels’in düşünceleri ile siyasi demokrasinin bağdaşmadığı gibi bir iddia adeta dünya çapında kabul görür oldu. Nimtz, kitabında bu iddiaya meydan okurken, günümüz entelektüellerinin Marx’ı ve Engels’i her şeyden önce entelektüeller ya da sadece büyük düşünürler olarak gösterme eğilimine de karşı çıkıyor. Onların her şeyden önce siyasi eylemci ve devrimci olduklarını vurguluyor. Marx ve Engels’in, komünistler olarak 1848-1849 devrimci ayaklanmalarına aktif şekilde katılmaları, demokrasi kavgasındaki etkilerini güçlendiren dersler ve sonuçlar çıkarmalarına imkân verdi. Bu, sosyalizm kavgasını geliştirirken demokratik mücadeleyi ilerletmenin tümüyle Marx ve Engels’in başarısı olduğu iddiasını da içinde taşıyor. Kitapta ayrıca, köylülükle ilgili siyasi tutumları, ulusların kendi kaderlerini tayin hakkına verdikleri önem, kadınların eşitliği için mücadeleleri, sözde Avrupa merkezci önyargıları, 19. yüzyıl sonları Rusya’sı gibi büyük bir çoğunlukla köylü ve geri kalmış bir ülkede sosyalist devrimin olanaklılığına ilişkin görüşleri gibi konularda Marx ve Engels hakkında sıkça dile getirilen eleştirilere de yanıt veriyor.