İnsanın ilkçağı olan çocukluğun bütün zamanların en mutlusu, en hoşu olduğu doğru değilmidir? Çocukları severler öperler, kucaklarlar, okşarlar, onlara bakarlar, bir düşman bile onlara yardım etmekten kendini alıkoyamaz. Niçin? Çünkü daha doğum anında doğa, bu sağduyulu ana, onların çevresinde bir delilik havası yayar; bu hava, çocukları büyütenleri büyüler, zahmetlerinin karşılığını verir ve bu küçük yaratıklara gereksinim duydukları iyilikseverliği ve koruculuğu sağlar. Çocukluğu izleyen çağında herkesin gözünde ne kadar büyük bir cazibesi vardır! Bu çağı korumak ona yardım etmek imdadına koşmak için ne kadar büyük çabalar sarfedilir! Bu hoş çağa candan sevdiren güzelliği kim verir? Elbette ben! başka kim olabilir? Gençlerden can sıkıcı bilgeliği uzaklaştırıyor ve böylelikle nazların çekici güzelliğini onların üzerine yayıyorum ve burada sizlere havadan masallar anlattığımı sanmayın. İnsanları büyüyüp yetiştikleri ve deneyimlerle aldıkları derslerle bilge olduklarında göz önüne alınız. Onlarla güzelliğin derhal solmaya başladığını görürsünüz .Neşe söner kuvvet azalır, çekicilik uçar gider. Onlar benden uzaklaştıkça hayat gitgide onları terkeder ve sonunda kendilerine ve başkalarına yük olan neşesiz ihtiyarlara dönerler. İnsanlığın çektiği sefalet bei yardımına koymaya sevk etmemiş olsaydı, ihtiyarlığa katlanacak tek bir ölümlü bulunamazdı. Ölümlüler hayatını kaybetmek üzereyken onlara bir değişim ile avuntu veren şairlerin terennüm ettikleri tanrılar gibi, mezarın kenarında bulunan ihtiyarları değiştirir, elimden geldiği kadar çocukluğun mutlu çağına geri getiririm.