Deleuze ve Guattari'nin ortak eseri Anti-Ödipus, yayınlandığı 1972 yılında politik tartışmaların içine bir bomba gibi düşer. Kitap, antropolojiden ekonomiye, psikanalizden siyaset teorisine bir dizi düşünsel alandaki kemikleşmiş kanılara karşı yürüttüğü polemiğin yanı sıra, yaşamın yeni olanaklarının yaratılmasına yönelik devrimci bir eserdir. Ian Buchanan, Anti-Ödipus'un bu özelliğini vurgular, 1968 ve sonrası dönemin canlı politik atmosferinin onu nasıl şekillendirdiğini gösterdikten sonra, oldukça karmaşık olan bu metni edebiyat, sinema ve güncel politikadan verdiği örneklerle okuyuculara sunar. Buchanan aynı zamanda, Zizek ve Badiou'ya verdiği çarpıcı yanıtlarla güncel felsefi tartışmalara katılır ve bugün Anti-Ödipus'un yazıldığı döneme göre çok daha önemli bir eser olduğunu savunur. Deleuze ve Guattari'nin Anti-Ödipus'u bir giriş veya açıklama olarak değil, sahnenin merkezini Marx'ın alması ve sınıf çatışması fikrinin canlandırılmasıyla politik hedefi açıkça devrimci olan bir okuma olarak ele alınmalıdır.