"Eşini ve oğullarını savaşta kaybeden Umay Ana’nın bir gece evinin kapısı çalınır. O gece Umay Ana, tanımadığı kişilere yardım amacıyla çaresizce yola çıkar. İlkin zorlanarak çıktığı bu yolculuktan giderek zevk almaya başlar. Çok geçmeden yola çıktığı kişilerin insanüstü bir varlık olduklarını ayırt eder. Ancak zamanla onların dost olduklarını görür. İnsan ayağının basmadığı dağları, yolları kat eder. Vahşi doğayla ve kendisiyle baş etmeyi öğrenir. Umay Ana’nın doğaya hükmetmesi aslında kendini keşfetme yönündeki mücadelesinin metafizik bir kritere dönüşmesidir. Yolda korkularıyla yüzleşir, yaşadığı her olay karşında tinsel anlamda güçlenir. Ulaşacakları noktaya vardıklarında hayal edemediği bir dünyayla karşılaşır, Aşkşehir’le. Oradaki halkın yaşayışını, eğitimini, sosyal ve kültürel alandaki her şeyi öğrenir. Tam da yaşamak istediği bir yerdir burası. Burada yaşayanlara, yaşanılanlara hayran kalır. Onları kendi yaşadığı dünyayla karşılaştırır"