‘Çokkültürlü eğitim’, ‘anadilinde eğitim’ ve ‘barış eğitimi’ gibi kavramların kamuoyunda sıklıkla anıldığı bir dönemdeyiz. Topluma yön verme gücüne sahip olan bu tür kavramlar, reel siyasetin sıcağı ve hızı içinde yeterince ve ayrıntısıyla konuşulamıyor. Türkiye, gündemin çok hızlı değiştiği bir ülke; gündem değişse de bu kavramlar baki kalıyor. Peki, ne kadar biliyoruz çokkültürlü eğitimi ya da barış eğitimini? Nasıl olabilir bunlar örneğin, nelerdir gerçekleşme koşulları? Bu konulardaki akademik çalışmalar, konuların gündem maddeleri olarak işgal ettiği yerle orantısız olarak çok az sayıda. Eğitim, her şeyi değiştirecek bir altın formül ya da sihirli bir değnek değil; ancak savaşın kurumları barışın kurumlarına, tekçi kurumlar çoğulcu kurumlara dönüşecekse, eğitimde mutlak bir dönüşüm şart. Eğitim şart değil, fakat eğitimde dönüşüm şart ve toplumsal kurumlarda en başta. Müfredatı ve gizli müfredatıyla, eğitim dili ve yasaklı dilleriyle, otoriter yapısı üzerinden zayi ettiği nice öğrenciyle eğitimde dönüşüm şart. Yayınevimiz Doç. Dr. Ulaş Başar Gezgin’in bu değerli kitabının büyük bir boşluğu doldurmaya çalıştığını düşünerek, bu öncü çalışmayı okurlarımızın ilgi ve dikkatine sunuyor. Eleştirellikle ufkunu çerçevelemek yerine alternatif eğitim için de düşünce üreten böylesi bir çalışmanın alternatif okul girişimlerine katkısını da anmalı. Eğitimin ideolojisiyle başlayan kitap Gezi Direnişi’yle son buluyor. Son yazıda ele alınan “Gezi’den ne öğrendik?” sorusunun Gezi Direnişi’ne destek olan kesimlerce ilgiyle okunacağını tahmin ediyoruz. Çoğulcu ve demokratik bir okul ve bir toplum talebi ve dileğiyle...