Dünya nüfusunun temel ihtiyaçlarını karşılama -özellikle gelişmekte olan ülkelerdeki 2.6 milyar insanın yoksulluğuna son verme- sorunundan başka, bu toplumsal eşitsizliklerin, özellikle mutlak yoksulluk koşulları (Dünya Bankası’na göre, günde 1 dolardan az kazanmak) bağlamında, ciddi yıkıcı etkileri vardır; bu etkiler arasında kötü beslenmeyi ve hem yaşam süresini hem de kalitesini azaltan her türden hastalığı sayabiliriz. Buna göre, her gün yüz binlerce çocuk bu koşullar -yapısal olarak belirlenen ve aşırı servetin vergilendirilmesiyle birlikte düzeltilebilecek koşullar- yüzünden hayatını kaybetmektedir. Bu bağlamda, yapılan hesaplamalara göre, dünyadaki en zengin 225 kişinin servetinden alınacak % 4 vergi veya dünya sermaye piyasalarındaki üretici olmayan spekülatif işlemlere uygulanacak % 1 vergi, yoksulluğu toptan ortadan kaldırmaya -tüm dünyadaki yoksulların temel ihtiyaçlarının karşılanmasına- yetecek geliri sağlayabilirdi. ... Judy Chen, Mark Weisbrot, Dean Baker ve Egor Kraev, neoliberal hipotezi -eğer yoksul ülkeler, kendi ekonomilerinin özel sermaye ve serbest pazarın hâkimiyetine girmesine izin verselerdi, zengin ülkelerle aynı noktaya gelebilirlerdi- test ettiler. Ülkeleri, en yoksuldan en zengine doğru 5 gruba ayırdılar. Ardından, bu ülkelerin 1960 ile 1980 (neoliberal politikaların uygulanmasından önce) ve 1980 ile 2000 (bu politikaların geniş ölçekte uygulandığı) yılları arasında nasıl gelişme gösterdiklerini karşılaştırdılar. Yazarlar, en yoksul ülkelerin ‘performansı’nın, en zengin ülkelere nispeten oldukça kötüleştiğini saptadılar. Yani, ne zenginlik ne de gelir temelinde herhangi bir yakınlaşma yoktu. Tersine, zenginler daha da zenginleşirken, yoksullar daha da yoksullaştı; bu aynı zamanda ulusal gelir dağılımları için de geçerli bir durumdur. Genel olarak, ülkeler içerisinde ve arasında servet ile gelir dağılımındaki toplumsal eşitsizlikler ve Kuzey ile Güney arasındaki toplumsal bölünme, neoliberal yapısal reform dönemi boyunca büyüdü.