Cogito’nun “Annelik” dosyasının çıkış noktası, muhafazakâr bir annelik tasavvuru­nun, bu tasavvurdan beslenen “ideal annelik” normlarını temel alan düzenlemele­rin giderek artan biçimde kadınları hizaya sokmanın aracı olarak kullanılmasıydı. Nüfusun her açıdan denetimini amaçlayan biyosiyaset pratiklerinin annelik alanına uzanışı, kadınlığın annelik üzerinden bir siyasal mücadele alanına çevrilişi elbette ne yeni ne de sadece muhafazakâr toplum mühendisliğine özgü. Hem dünyada hem Türkiye’de feminist teorinin ve kadın hareketinin çeşitli evrelerinde hep tartışılmış, üzerine düşünülmüş bir gerilim ve dayatma söz konusu. Bu gerilimin izini Batı fel­sefesinin ve kültürünün başlangıç ânına kadar süren yazılarla açıyoruz Annelik dos­yasını. “Mağara”dan çıkışla ulaşılan soyut idealar düzeninin katılığında kırılmalara yol açma potansiyeli taşıyan, “yeni”yi davet eden bedenli, kanlı canlı bir varoluş tecrü­besi olarak annelik ve doğurganlık ilkesi Çiğdem Yazıcı’nın “Varlık, Varoluş, Söz ve Doğum” başlıklı makalesinin esas izleği. Yazıcı, rasyonalist Batı felsefesinin başlan­gıcını imleyen mitos/logos ayrımında, varlık ve varoluş meselesinin doğurganlık ve yenilik ilkesindense ölüm ve ölümsüzlük ilkelerine bağlanışı üzerinden bir annelik okuması yapıyor. Logos geleneğinin kendini hep aynı olarak tekrar eden soyut kav­ramlarına karşı, doğan her şeyi içine alarak besleyen unutulmuş bir varoluş tecrü­besini düşünceye sokan khora ilkesi, varoluşu doğum ilkesiyle birlikte düşünmenin imkânı olarak sunuluyor.

Benzer Kitaplar