Gerçekten hiçbir çözümüm yok ve çözüm getiren filmlerden hoşlanmam. İnsanların üzerinde düşünebilecekleri durumlar yaratmak istiyorum. Yapmanız gereken ilk şeyin, kendinizi sevmeyi öğrenmek olduğunu söyleyerek biten bir filmden nefret ederim. Bu son derece aşağılayıcı, küçümseyici ve aynı zamanda oldukça anlamsız. Benim karakterlerim, birbirlerini ya da kendilerini sevmeyi öğrenmezler. -Charlie Kaufman- Yeni bir akımdan beklenen her şeydir: tahrip edici, gelişmiş, bizleri hem teknikle hem de fikirlerle kışkırtan, engelleri yıkacak kadar cesaretli ve istekli. İlerici bir gerçek akım, daha önceki sanatçıların ortaya koyduğu tarz sahibi gelişimleri asla kasten taklit etmezdi. Kendi estetik yolunu çizmeden asla el koymaz, ayrıntılar eklemez, adi bir biçimde taklit etmez ya da bilinçsizce kopyalamazdı. Bu kitaptaki tüm film yapımcıları statükoyu sorgulamaktadır ve birçoğu bunu Hollywood kurumunun içine kök salmışken ya da en azından Linklater gibi, içeride rastgele bir mesleği varken, kurumun kapısının hemen önünde yapmıştır. Aslında kolay olanın bu olması gerekirken, bu film yapımcılarından hiçbiri asla ukala olmamıştır. Stüdyolar, bu film yapımcılarının kendilerine özgü vizyonlarına karşı hatırı sayılır derecede anlayışlı davranırken, aynı zamanda bu yaratıcılardan bazıları, şişen bütçeleri, egoları ve riskleriyle birlikte filmler yapmaya kalkıştığında, pek çok problem de ortaya çıkmıştır; akla hemen gelenler; David O. Russell’ın Three Kings (1999) filmi, Wes Anderson’ın The Life Aquatic with Steve Zissou (2004) filmi ve Sofia Coppola’nın Marie Antoinette (2006) filmleridir.