“Ve ona, defalarca sorduğum soruyu tekrar sordum: Kuyruğun nerede bitiyor, gövden nerede başlıyor veya gövden nerede bitiyor, kuyruğun nerede başlıyor? Sorumla birlikte simsiyah kuyruğunu bir iki defa gönlümün kıyısında dolandırdı, ardından her zamanki cevabını verdi. Beni böyle varsayımlarla açıklayamazsın, ben bir bütünüm.” Sofya Kurban ikinci öykü kitabında küçük anlara odaklanıyor. Küçük kırılma anlarına. Bir telefon görüşmesi, bir bardak sabah çayı, arabada dinlenilen bir şarkı süresi gibi küçük anlara... Usta bir ressamın bir iki fırça darbesiyle resimde yaptığını sade bir dille öyküde yapıyor Kurban. Okuyucu, ufak ipuçlarıyla kahramanların dünyasına kolayca giriyor ve ardışık öykülerle bu kez aynı anın diğer kahramanlarının izini sürmeye devam ediyor. Öykülerin bir kısmında kahramanlar uzuv kaybından sakatlığa doğru giden yolda ilerliyor. Belli belirsiz jestler, bakışlar ve sözlerle birbirimizi “sakat”lıyor olabilir miyiz? Sofya Kurban’ın kitabındaki meselelerinden biri de bu. Galiba bu meselede çoğumuz topallıyoruz.