XIII. yüzyılın başlarında, bozkırın efendileri tek tanrılı ve tek kağanlı bir dünya düzeni kurmak için birbirleriyle kıyasıya mücadele içindeydiler. Tarihe “Devlerin Savaşı” olarak geçen bu mücadelelerin en zorlusu da Cacıratlı Camoka ile kan kardeşi Kıyatlı Temuçin arasındaki savaşlardı. Camoka, tüm gücüyle savaşıyordu. Amacına ulaşmak için Olcay Ata’nın güç simgesi sihirli kalkanını ele geçirmeye karar verip Maymun yılının üçüncü ayında doğuya uzun bir yolculuğa çıktı. Herkes kalkanın doğunun en doğusundaki Odora Mabedi’nde olduğunu ve mabedin fedailerince korunduğunu biliyordu. Ayrıca mabede gitmenin imkânsız olduğunu da bildiklerinden kalkanı ele geçirmeyi kimse aklına bile getirmiyordu. Fakat Camoka kalkanla ilgili olumsuz söylentileri ciddiye almadan yoluna devam etti. Her şeyin iyi olduğunu düşündüğü bir anda, kontrol edemediği gelişmeler yolculuğunu kâbusa çevirdi. Dev yılanlar, gizemli goriller, büyücüler, sihirbazlar, yadacılar, hekimler, simyacılar, hırsızlar ve katillerle ölümüne bir mücadelenin ortasında buldu kendini. Tüm bunlar yetmiyormuş gibi Uğrubaşı Kandor ve mabedin yeminli fedaileri de peşine düşünce, kötü olan her şey daha da kötüleşti.