Kaderleri adlarının esrarengiz bağıyla kesişen iki komşu, Eliot Nailles ile Paul Hammer: çiviler ile çekiç. Nailles, banliyö treniyle şehirdeki işine gidip gelen,ailesine sonsuzca bağlı bir adamdır. Hammer ise evlilik dışı doğmuş, kendi deyimiyle “efkâr”dan mustarip bir yarı delidir. Dünyayı gezdikten sonra, içindeki huzursuzluğu dindirebilmenin tek çaresinin banliyöde birini öldürmek olduğuna karar verir ve bunun için Bullet Park’a yerleşir. 20. yüzyılın en önemli yazarlarından John Cheever, bu çarpıcı romanında, öykülerinin de ana mekânı olan Amerikan banliyösünü teşrih masasına yatırıyor; birbirinin kopyası beyaz evlerde yaşayanların şaibeli “normallik”lerini hicivli bir dille irdeliyor. Bullet Park, Amerikan rüyasının trajikomikliğini ifşa eden bir kara mizah romanı. “Sadece Cheever külliyatı değil, bildiğim tüm romanlar içinde başlı başına bir sınıf oluşturan bir eser.” – Joseph Heller “John Cheever büyülü bir gerçekçi ve ışıltılı öykülerinde, Bullet Park’la Falconer gibi eşsiz romanlarında karşılaştığımız üslubu, savaş sonrası Amerikan edebiyatının diğer bütün öncü yazarlarının üslubu gibi renkli ve özgün.” – Philip Roth