Cezayir Savaşı’nın doruk noktasında, Direniş kahramanı Yüzbaşı Jacques le Garrec yüz kızartıcı bir suçtan yargılanmak üzere anavatanı Fransa’ya gönderilir. Mahkemesi sonuçlanana dek yerleştiği çocukluğunun kasabasında izini sürmesi teklif edilen bir cinayet soruşturması onu beklemektedir. Suçunun ayıbıyla yüzleşmekle meşgul eskinin polisi şimdinin istihbarat subayı le Garrec, polisin rafa kaldırdığı bu vahşi cinayeti aydınlatmaya çabalarken sadece Fransa’nın değil, özgürlük ve adalet ideallerinin de vicdani bir sorgulamasını yapacaktır. Bu kaosta boğulmadan önce istediği tek bir şey vardır: gerçeğin ortaya çıkması! “Hayat, Bay le Garrec, çok hızlı şekilde bir tuzak halini alır. Tüm deneyimlediğimiz, güdülerin kesintisiz feshidir. Sanırım bir toplum içinde yaşama karşılığında ödediğimiz bedel bu: sulugözlü bir uyuşukluk haliyle işe gitmek, gazeteleri okumak, güncel meselelere dair kişisel fikirler geliştirmek, birkaç yılda bir oy pusulasına eşitliğin sembolü ya da garantisiymiş gibi çarpı koymak.”