Kültür polislerinden sanat simsarlarına, akademik vaizlerden politik taşeronlara kadar mahşeri bir entelektüel kalabalığa kafa tutuyor Jean Dubuffet. Sanatın kurumsal ağırlığının, genel kabullerle bağlanmış beğeni ölçütlerinin, sloganlaşmış bilinç kalıplarının karşısına ham, işlenmemiş, kaydı tutulmamış, zincirlerinden boşanmış sanatı koyuyor. Yaratma dürtüsünün tanımsız, sahipsiz, arı gerçekliğiyle çoğalan, soluk alan, deri değiştiren varoluşun mucizesini yazıyor. 68‘deki başkaldırının orta yerinde, toza dumana boğulmuş bir varlık talebinin yanına, yaratma coşkusunun saf ve dokunaklı vaadini katıyor.