Kadının gözyaşları, bir bildirge manasındaydı. Dolaylıkonuşmanın manası kaçmıştı. İçindeki ateşten yıllarca mayalananbir şarap gibi fışkıran öfkesi direkt, yapmacıktan vekorkudan uzaktı. Kötülükle hesaplaşmada bir başkasını ilerisürmüyor, kendisini öne sürüyordu. Vicdan yumağıyla birlikteöfke yumağını da çözmüştü. İntikam duygusunu, “Alın benburadayım” dercesine, iki gencin önüne atmıştı. “Darına düştüm ya boz atlı Xızır. Niyaz yurduna sığınangöçmen kuşlarına kol kanat ger ya Kêmere Düzgün!” Ellerini yokladı. Rüyasında kan görmüş olacak ki, sankielleri kanlanmış gibi göğsüne sürerek temizler gibi yaptı.Parmakları koyun sağımından dolayı kurumuş toprak gibiçatlamıştı. Parmaklarındaki çatlakların içine güneşten rengideğişmiş kazağın yünleri girdi. Düzensiz nefes alışverişineöksürükler karıştı. “Dersim can çekişiyor Cemal. Usul usul ölüyor Kırmancîyeyurdu” diye mırıldandı Garo. “Son bir sorum olacak?” diye sesine düzen vermeye çalıştı. “Babam katledildikten sonra parmağındaki yüzüğü kimçaldı?” Böğrünü yılan ısırmış gibi irkildi dinleyiciler. Titreyerek,durmadan dudaklarını yalayan suçluya baktılar. “Ayağa kalk! Senden af dileyenlere ne yaptın?” diye bağırdıŞahin. Karşısında yere yığılmış anlamsız heykel gibi duran kişiyebaktı. Çiçek bozuğuyla çapurlaşmış buruşuk yüzü bembeyazolmuştu. Korkudan burun delikleri mağara gibi açılmıştı. Yüzçizgileri içinde ölen insanların sesleri saklı gibiydi. İçi, yanmış bir el gibi kabardı. İntikam da dahil hiçbir şeyintadı kalmamıştı artık. “Sana ayağa kalk, dedim. Ölümün karşısında düşkünleşme!”

Benzer Kitaplar