Mehmet Akif’in eserleri ile şahsiyeti arasında çok sıkı bir bağ olduğu inkar edilemez bir gerçektir. Akif; Hayır, hayal ile yoktur benim alış verişim İnan ki her ne demişsem görüp de söylemişimdir diyen bir şairdir. Hayali değil, görüp yaşadıklarını konuşturan, anlatan bu şair bizi, çileler, elemler, ıstıraplar içinde yuvarlanan bir toplumla yaşatır. O, toplumla beraber acı duyar, duyduklarını bize de duyurur. Onu okurken onun gibi hissetmemek, onun söyledikleri ile naklettiklerinin çile yumağına sarılmamak mümkün değildir. Sözü ile özü bütünleşmiş bir şahsiyettir o. Söyledikleri ile anlattıkları, toplumun yaşadıkları ile yekpareleşen mustarip bir insanla karşı karşıyayız. Akif, Safahat’ını şöyle takdim eder: Bir yığın söz ki, samimiyeti ancak hüneri. Mehmet Akif’in katılamayacağımız pek az sözlerinden biri de budur. O, Türkçenin en güzel ve en çok sevilen eserlerinden birinin sahibiridir. Onun hüneri sadece samimiyeti değildir. Akif’siz Türkçe eksik ve öksüz kalır. Milletimizin 70 senedir onsuz öksüz kaldığı gibi... Bu konudaki tek tesellimiz Safahat’a tekrar tekrar dönebilmektir.