William Blake her türlü insan için neredeyse her türlü anlamı ifade etmiştir. Yaşarken yok sayıldı, ölümünden sonra ise birbirine hiç benzemeyen birçok hareketin kendi yararına kullanmak istediği bir isim oldu. Deli, ayrıksı, mistik, peygamber, proto-Marksist ve hümanist Blake’lerimiz oldu. Kibar sınıfın asil vahşisi, Çiçek Çocuklar kuşağının saykodelik gurusu oldu. Kimileri onu felsefi açıdan bir idealist, kimileriyse bir tarihsel materyalist olarak görür. Eleştirmenlere gelince, genel olarak iki karşıt kampa ayrılmışlardır: onun dini ve politik bilgi ve sezgilerine hayranlık duyarak en başta onun ölümsüz felsefesine ilgi duyanlar ile toplumsal temelli oluşuna ve siyasal taahhüdüne vurgu yapanlar. Başarısının kesin niteliği üzerine ise hâlen pek az uzlaşı mevcuttur. Bununla birlikte Blake’in toplumsal ve ruhani yönleri birbirini dışlayan şeyler değildir. Küçük bir çocukken ağaçlarda melekler görmüş, ‘Göklerden Gelen Haberciler’in seslerini dinlemiş olsa da, ayakları sağlamca yere basardı. Gel gör ki, yerin cansız bir özden değil, ruhtan teşekkül olduğunu düşünürdü. Gerçekten de, Blake’in cazibesi toplumsal olan ile ruhani olanı ve bugün olsa ekolojik diye adlandıracağımız şeyi birleştirmesinde yatar tam olarak. Geçmişe, Ortaçağ’ın aykırı gnostik düşüncelerine bakıp modern anarşizmi ve sosyal ekolojiyi öngören devrimci bir anarşistti o. William Godwin’le birlikte, İngiliz anarşizminin en büyük öncülerinden biri.