Hayatımızı, çevremizi ve ülkemizi yönetebilme becerimiz, geleceği kurabilme düşlerinin var oluşuyla ve bunları gerçekleştirebilme becerisiyle el ele gider. İkincisi yoksa, birincisinden söz edemeyiz. Hayallerimiz yoksa, onları kaybetmekten de söz edemeyiz. Günümüzde yaşadığımız iş bitirme veya yaşama hızı, her an ve durmadan öğrenmeye açık bir insan ve toplum yapısıyla mümkün olabilir. Birikim ve zenginliğin kaynağı, istikrardır. Bunlar yoksa, yaratıcı beyinlerimizin topluma katkısı da seferber edilemez. Orhan Bursalı, toplum olarak bıçak sırtında yürümek zorunda mıyız, diye soruyor ve yaşadığımız temel olaylara, farklı bir yerden bakıyor. Bazen bilimsel düşüncenin kılavuzluğu ile yaşadığımız sorunlara dalıyor, bazen de bilimi, bilim-toplum ilişkilerini sorguluyor. Katil ruhlar, insan beyninin oyun hamuru olma niteliği ve sınır tanımaz esnekliği, varolan durumlara uyum sağlamaya isyan, uçakların düşmeye mecbur olmaları, insan ve zaman... daha pek çok ilginç konu bu kitapta okura sunuluyor.