Üsküdarlı Sıdıka Hanımın torunu olan Aliya, bir İstanbullu kadar bu toprakların çocuğu olup içten ve bizden biridir. O kadar içten ve bizden ki üzyüz sene beşyüz sene önce dünyaya gelseydi, Osmanlı'nın anlı şanlı paşalarından biri olabilirdi. Belki de aynı bölgeden gelip Osmanlı tarihinde padişahlıktan sonra en büyük makam olan sadarete oturmuş Sokollu Mehmed Paşa, Damat İbrahim Paşa, Hersekzade Paşalar gibi ünlülerin safında yer alacaktı. Kim bilir tarihe Beyoğlu Ali İzzet Paşa olarak geçecekti. Ya da bilgeliğini göz önünde bulundurursak, Saraybosna'dan gelip İstanbul medreselerinde temayüz etmiş Müderris Ali İzzet Efendi olarak tanıyacaktık onu. O zaman da muhtemelen büyük bir kadı ya da ünlü bir şeyhülislam olabilirdi. Bu arada bir divan da tertip edebilirdi. Çünkü eskinin medreselerinde şiir ve edebiyatla iştigal etmek o kişiye farklı bir rüçhaniyet kazandırıyordu. Bu imtiyazlı özelliğinden dolayı padişah saraylarının, sadrazam konaklarının aranan bir şairi olması işten bile değildi. Böylece yine o bölgenin topraklarından gelmiş Bosnalı Sabir ve Mostarlı Derviş Paşa gibi, Priştineli Mesıhı ve Vardar Yenicesi'nden çıkmış Hayali Bey gibi eski şiirimizin ustalarından biri olarak tarihe geçecekti.