Saltıkov-Şçedrin’in bütün masallarında iki güç belirir: emekçi halk ve onu sömürenler. Halk, iyi ve savunmasız bir hayvan maskesiyle görünür çoğu zaman (ve ayrıca, herhangi bir köylü, “mujik” olarak); sömürücüler ise, aralarında insanların da bulunduğu yırtıcı hayvanlar... Halktan itaat beklenir ve o da koşarak gider kurdun sofrasına meze olmaya. Onu kovuşturan savcının ise tek amacı vardır:insani her şeyini kaybedip sultanın divanına kabul edilmek. Saltıkov-Şçedrin’in masalları, kuşkusuz, ilkin zamanının aynasıdır. Ama sadece bu kadar mı? Boş konuşan valiler, vahşi toprak ağaları, aptal generaller, sorgusuz itaat eden “onurlu” tavşanlar, hayatı efendisinin emriyle boğazlanarak sona eren sadakat timsali köpekler, sözüm ona adalet dağıtan ama gözleri ve kulakları hakikate tıkalı savcılar, bütün ömrünü korku içinde karanlıkta geçiren “bilge” kayabalıkları, kendisini kurtarsın diye bir “Yiğit” bekleyen o ülke… Yerellik ve evrenselliğin SaltıkovŞçedrin’de olduğu kadar iç içe geçtiği bir başka yazar daha bulmak çok güç.