“Tarihte dikilmiş en yüksek ve en pahalı ve gerçekten de en kıymetli mezar taşı bir köpek için dikilmiş. Hayır, Amerika’da değil sanılacağı gibi, Londra’da. Bu gerçeği yeniden anımsatmak insanın köpek hakkında doğru düşünmesine yetecektir. Soru bu dünyada çoktandır birinin ne kadar insansı olduğu değil, ne kadar köpeksi olduğudur, bugüne kadar temelde, gerçek onurlandırmak isteniyorsa insanın ne kadar köpeksi olduğunun söylenmesi gereken yerde, ne kadar insancıl olduğu söyleniyor. İğrenç olan da bu.“ Rudlof’un bir türlü başlayamadığı Felix Mendelssohn Bartholdy çalışması -müzik yazısı ya da aslında zihinsel çalışması- önünde vardığıyla aşılmaz bir engel kuran ablası onun felakati olur. Rudolf’un akciğer hastalığıyla yaşadığı nefes darlığı, nefes alınmaz bir mezar çukurunun anlatımına vurgu yaparken, Thomas Bernhard’ın ben anlatıcının çıkmazlarından açtığı yaylım ateş, siyasetten toplumsal yaşamın kesitlerine, insan ilişkilerinin mahvedici ve gülünç yönlerine sıçrıyor, çarpıtıcı bir sonla betona çakılıyoruz. Betonun donuk ve soğuk yüzeyinde, insanın taşlanmış bir toplumsal hayvana dönüşmüş sureti yansıtıyor.