Hegel, Napolyon’u atının sırtında görünce onu Geist zannetmişti. Marx ise proleteryada aynı şeyi gördü. Benjamin işte tam buna mesih diyordu, mesihçi düşünce diyordu. Belki de Batı düşüncesi başından beri hep aynı şeyin peşindeydi. Ortaçağdan modernliğe geçerken bu düşünce ana eksenini değiştirmedi, sadece hedefe varmak için kullandığı araçları değiştirdi. Görev Tanrıdan insana devredilmişti, Teolojik içerik laik bir dile tercüme edilmişti. Kurtuluş motifi Batı düşüncesinin ciğeridir. Bunu bir mesih, bir peygamber, bir tarihsel kahraman ya da bir toplumsal sınıf başaracaktır. Bunlar aynı soruya yönelik farklı yanıtlardır. Soru hiç değişmemiştir. Aslında proleterya mesih terminolojisini ilk kullanan Lukacs’dır. Lukacs, 1918’de yazdığı Ahlaki Bir Sorun Olarak Bolşevizm başlıklı yazıda proleteryayı dünya tarihinin mesih-sınıfı olarak nitelemiştir. İşte Benjamin’in Tarih Tezleri sadece bunu anlatır. Bizler bu dünyada bekleniyorduk. Benjamin sanki aydınlanmanın yaptığının tersini yapmaya çalışır. Weber demişti ya: dünyanın büyüsünün bozulması. O, dünyayı tekrar büyüsüne kavuşturmaya çalışır. Onun düşüncesinde ilerlemenin, gelişmenin, evrimin zerresine rastlanmaz. Tarihi akışına bırakmak, onu egemenlerin oyuncağı kılmaktır. Onun amacı tarihi tersine işletmektir sanki. Tarihi tersine taramak. Evet bunun adı devrimdir. -Besim F. Dellaloğlu-