Yazmak, bir yanıyla intiharın kıyısında dolaşmak, bir uçurumun başında dans etmek, bir yanıyla küçük bir yelkenliyle açık denizlere açılmak gibi bir şey. Derinlerde çözemediğim bir şey var, beni kendine çeken. Derinlerde, çok derinlerde ama. Yazmasanız olmuyor, yazdığınızda da bir süre sonra her şey eskisi gibi yeniden başlıyor. Galiba rahatsızım. Her öykü öncesinde böyle olru. Neden, kimden rahatsızım, bu soruları yanıtlamak kolay değil. Belki bu sorular ayeni yanıtlar bulmak için yazıyorum, size içimi dökmek, İtalya’da yalnızlığı varlığınızla eksiltmek için belki de. Öykücü Özcan Karabulut böyle diyor, farklı bir öykü anlayışı, farklı bir sesle hazırladığı yeni kitabının bir yerinde. Klasik öykü sınırlarının dışına taşan, öyküyle anı, anıyla günce arasında gidip gelen, birbirine geçişli, tümden bakıldığında birbirini tamamlayan metinler var Belki de Kaybeden Zaman da. Daha önceki öykülerinden tanıdığımız damıtılmış, akıcı, şiirsel anlatımı ve çoğu günlük yaşamın malzemesiyle yoğrulmuş konularıyla, yazılanla yaşananın, kurmacayla gerçeğin birleştiği bu öyküler Özcan Karabulut’u farklı söylemiyle öne çıkarıyor ve onu Türk öykücüleri arasında seçkin bir yere oturtuyor.

Benzer Kitaplar