Çevresi aynalarla dolu, pembe ve ışıl ışıl bir atlıkarıncaya binmiş dönüyordum bir müzik kutusunun içindeymişim gibi... Çalan melodiyi de duyuyordum. Etrafta çocuk kahkahaları ve onların peşinde koşturan aileleri vardı. Atlıkarıncanın yanında ailemi ve dostlarımı gördüm. Çocuklarım bana el sallıyor, herkes beni izliyordu. Sahi ben kaç yaşındaydım? Atlıkarıncada tek başıma ne işim vardı? Neden her yer leylak kokuyordu? İclal kenarda durmuş, kendi kendine konuşuyor ve sürekli ağlıyordu. “Ağlama İclal, haydi gel, çocukluğumuzdaki gibi birlikte binelim atlıkarıncaya!” desem de kimse beni duymuyordu. Sonra... Atlıkarınca gittikçe hızlandı, başım aynı hızla dönmeye başladı ve kar küresinin içindeki kar taneleri gibi savruluverdik dört bir yana...