Türkiye son yıllarda önemli bir toplumsal dönüşüm geçiriyor. Dilleri, dinleri, mezhepleri ya da cinsiyetleri hâkim normlardan farklı olan gruplar ayrımcılığa uğradığını gittikçe daha sık dile getiriyor. Buna paralel olarak geçmişte tabu olan konular hem toplumsal hem de siyasal düzeyde açıkça tartışılıyor. Bu süreç iki olasılığı barındırıyor. Bir yandan, farklı grupların kamusal alanda görünür olması, gruplar arası gerginliği artırma potansiyeli taşıyor. Zira eşitlik talep eden gruplar, hâkim normları ve toplumsal hafızayı sorguluyorlar. Bu çerçevede yerleşik normların ve kimlik sınırlarının tehdit altında olduğunu düşünen hâkim gruplar ile eşitsizliği sorgulayan gruplar arasındaki gerilimler artabiliyor. Öte yandan bu süreç, çatışma kadar barış potansiyeli de barındırıyor. Çünkü Türkiye’de ilk defa, tabu olarak kabul edilen konuların adını koyabilmeye ve bunları tartışabilmeye başladık. Uzun yıllar süren inkâr politikasından sonra madun grupların sorunları kamusal alana taşınıyor. Dolayısıyla bu süreç iyi yönetilebilirse, ileride çoğulcu, demokratik ve barış içinde yaşayan bir toplumsal ve siyasal yapı kurabilmek de mümkün olacak. Elinizdeki kitap, bu çerçevede “gruplar arası ilişkiler nasıl kuruluyor?”; “önyargılar neden kaynaklanıyor?”; “ayrımcı davranışlar nasıl azaltılabilir?” gibi soruları eğitimle ilişkili olarak ve disiplinler arası bir yaklaşımla ele almaya çalışıyor.