Bu kent, bu mahalle, bu sokaklar, üstüne bastığım kaldırım taşları, puslu bir ışık yayarak geceyi aydınlatmaya çalışan sokak lambaları, yolun kenarındaki çöp bidonunu eşeleyen sarı bir kedi, o anda Aşo’nun görmekte olduğu bir rüya parçası, mırıldandığım tılsımlı bir dua, arka balkonuma gri kadife bir kese içinde atılmış olan kokmuş yumurta, ayna parçası, sabun, tuz, kesme şeker ve pirinçten oluşan leş kokulu, karmakarışık bir büyü, telefonumu kaldırdığım zaman kulağıma gelen düdük sesi, çantamda şakırdayan anahtarlarım, içimde duyduğum bir fincan kahve içmek isteği, hepsi bana aitti. Benimdi tüm bunlar. Yaşamımdı.