Boğaz erguvanlarının altında yürürken aşk hayalleri kuran, Beyoğlu’nda Narmanlı Yurdu’nda eski bir hapishaneden bozma rutubetli bir odada en güzel eserlerini yazan, güzel kadınlara hayran, parasız, bir türlü iki yakası bir araya gelmeyen, tozlu pabuçlu “Kırtıpil Hamdi”. Çevresindeki “sükût suikastı”nın kurbanı, kumar masalarında şans arayan, borç para istediği için artık dost toplantılarına çağrılmayan, kadife uçlu kirpikli muhteşem yazar. Hayran olduğum yazı disiplinine ve hiçbir disipline sığmayan yazı hayatına, evhamına, vesveselerine, dedikoduculuğuna, hayata geç kalmışlığına tutkun olduğum için yazdım bu kitabı Hamdi Baba! Ayın üstündeki yazılarını okurum bazı geceler ve hayatta yalnız olmadığımı hissederim. Kimsin? Ahmet Hamdi Tanpınar. Ölümünden yıllar sonra Türk edebiyatına damgasını vurmuş, yaşarken arayıp bulamadığı ilgiyi ölümünden sonra tuhaf bir şekilde yakalamış, değişik, zamanının çok ilerisinde bir yazar... “Bu gece ölebilirim” demiştin bir gece. “Daha ne kadar ömrüm var?” Zangır zangır titretir güncendeki bu cümleler beni. Ve yakın çevren: Dublaj kraliçesi “fitne fücur” Adalet Cimcoz, ilk kadın Hamlet Nur Sabuncu, kil yiyen şair Ahmet Haşim, deli gibi âşık olduğun Nesteren, esrarengiz Sarı Fizikçi. Muhlis Sabahattin’in veremden ölen kızı Melek Kobra ve Rudolf Valentino’ya benzeyen kocası Ferdi Tayfur... Şişli’de bir apartman... İstiklal, Narmanlı Yurdu. Kıyasıya bir hayat, beş parasız ve rüya dolu. Nazlı Eray