Gümüş pelerini ancak bir kişi görür ve ne dilerse o olur. Dilek, daima iyiliktir. O nedenle Ay Uğuru denir. Tüm insanlık için en büyük dilek, iyiliktir. Bireyi insanlaştıran bu erdem Ay Uğuru’nda kendini salt dilekle gerçeklemiyor. Oğuz, kız kardeşi Canan ve arkadaşlarının yansımasında bir başkaldırıya, eyleme dönüşüyor. Havalinin suyuna saldıran yerli-yabancı su şirketlerine, talancılara, siyasi rantçılara, mafyaya; onların uluslararası bağlantılarına, tetikçilerine karşı; cesaret, dayanışma ve birliktelik sarmalında baştan sona bir çağrı’ya tanıklık ediyor. Başka türlü olamayacağı için duruma aldırmazlık, ilgisizlik insanlık nezdinde en büyük yıkımken, su, adalete, havaliye, köyüne, yurduna, ormanına, toprağına, emeğine sahip çıkmanın imgesel gücüne erişiyor. Su, hayattır, insanlar da hayatları için mücadele etmeliydiler. Bir damla su bile köye ve alana bağlılık-sevgi çağrısıydı. El koyan, mülkiyetine geçiren, ötekileştiren, terk etmeye-sürgüne zorlayan zorbaların, haksızların dünyasında; irade, akıl ve bilinçle dostluğun, dayanışmanın kolektif gücünü bir araya getiren cesaretli, onurlu insanların yürek çarpmalarına, coşkularına, çırpınışlarına dokunuyoruz bu kitapta; toprağa akan terlerin buğusundan gelen ortak iç sesi duyumsuyoruz. Ter damlası düştüğünde oluşan görünmez, kokulu buğunun sesini ancak toprak ve içinde yaşayanlar duyar. İzzet Harun Akçay’ın, insan-doğa bütünlüğü yaklaşımından kaynayıp gelen ve kendine özgü kollar, yataklar açarak ilerleyen şiirsel anlatımı, dilin tüm zenginliklerinden yararlanıyor; çağıltının ve dinginliğin bileşkesinde insanın tüm yaşam sevinçlerine, umutlarına ulaşıyor. Ay, güneş, göl, su... Tüm bu imgeler, insanın içine soğurup evrensel iyiliğe dönüştüreceği, coşkun bir şenliğe dönüşüyor. Ay, doğudan yükseldi. Ağustos dolunayı. Tam ay. Gül sarısı, ışıl, ışıl, kocaman. Yüzünde kül rengi kedilerin ayak izleri. -Berivan Kaya-