Atlantisli bir prens karanlık ile aydınlık arasındaki çetin savaşta ışıktan yana olmanın bedelini gözleriyle ödemiş, günü gelene dek terk etmeyeceği bedeninde acılar ve sancılarla boğuşarak yaşamaktadır. Sığındığı Işık Tapınağı’ndaki Beyaz Cüppeli Rahipler ona sahip çıkacaktır. Ancak kötülülüğün temsilcisi Kara Cüppeli Büyücüler, karanlık sanatlarını Tapınak’ın altındaki mağaralarda icra etmekte olduklarından, tehlike çok da uzaklarda değildir. Karanlığın güçleri çemberi daraltırken, kavga, Ahtarrath güçlerinin son temsilcisi olan Atlantisli Prens Micon için gün be gün daha çetin bir hal almaktadır. Domaris ise Micon’un tek vârisi olan oğluna hamiledir. Atlantis’in son umudu olan bu çocuğu karanlığın onu hedef alan gücünden esirgemek için Domaris’in ve hamilerinin tüm güçlerini seferber etmeleri gerekecektir. Kutsal Kent’in bilgeliği, dinmeyen rüzgarlarla dört bir yana savrulsa; asırlarca kaybolsa da; bilginin erişilerek korunabileceği yeni topraklar kurulacak ve sonsuza dek var olacaktır. Ve yok olan uygarlıktan; önce yükselmiş, sonra da düşmüş bir soydan, babasının şeytani gücünü ebediyete kadar yıkmayı başaracak ve yepyeni bir soya atalık edecek olan bir çocuk doğacaktır. Konusunu gizemli kaynaklardan alan Atlantis’in Çöküşü; antik ve efsanevi bir kentin yok oluşunu ve bir uygarlığın yeniden doğuşunu anlatan epik bir fantazya.