Dizginlerini koparan isyan ateşi, üstüne korku toprağı serpilen o milyonlarca ruhu bir anda tutuşturup hakka ve adalete çağırmıştı. Şah Rıza Pehlevi'nin yıkılmaz sanılan o ihtişamlı tahtı, yere çakılan bir buz dağı gibi paramparça olmuştu. Derken sıra 'Büyük Kurtarıcı Humeyni'yi karşılamaya gelmişti. Humeyni'nin, Şah'ı hiç aratmayan o kırbacı tepelerine indiğinde ise, o yalancı rüyada şaşkınlıkla uyanacaklardı. Güneş hücrelere doğmazdı. Altın sarısı ışıklarıyla Mahabad'ı ısıtan güneş, Ramusan'la Ro'nun hücresine de doğmamıştı. Ters bir zamanda patlayan azgın bir fırtına, onula Ro'yu önüne katıp bir yol çatalına savurmuştu. Ramusan'ın açık bir kesinlikle görebildiği tek şey, artık onların birlikte bir hayatlarının olmayacağıydı. Yolları ayrılmıştı. O ve Ro, sonsuza kadar vedalaşmak zorundaydılar. Buna mecburdular. Oysa gelecek üstüne ne güzel hayalleri vardı.