Tolstoy’un belki de en ateşli öykülerinden birine dokunuyoruz, dokunurken kolumuz demir kesiyor, dahası o demir koldan kıvılcımlar sıçrıyor etrafa. Aç gözlü biriyle adım adım yürürken güneş tepemizde geziyor. Egolarımız güneş ile yarışa tutuşurken ya da güneşe yetişme çabasında bocalarken... Her bir noktayı dolduran, hiçbir boşluğa yer bırakmayan Tolstoy, anlatının en koyu düğümlerini ustalıkla, küçük dokunuşlarla çözüyor.