Söylenmedik söz kalmasın diye dinsellik elbette önemli bir olgu. Bunu kimse yadsıyamaz. Ama olayı aşk bağlamında düşününce, müthiş yanılgılar ve bu yanılgıların sürüklediği kaçınılmaz bir çürüme söz konusu oluyor işte. Benim tavrım bunadır.Tagore'nin bir sözü herkesin kulağına küpe olmalıdır. Diyor ki bilge: "Aşksız cinsellik, fuhuşların anasıdır. Evlenmeden de, evli olarak da bu böyledir. Sevmediği bir erkeğe o adamın karısı olduğu için bir ödevi yerine getiriyormuşçasına kendini veren kadın, benliğini aşağılamakta, o erkek de sözde haklarını sömürmektedir." Daha ne desin? Bu yozlaşmalardan aşkın etkilenmemesi düşünülebilir miydi? Sonuçta "post modern aşk" ortaya atıldı. En komik olanı da bu bence.Bir tane asıl, birkaç tane de yedek cinsel partner. Bu çiftleşme, yozlaşma modeli elbette aşk olamazdı ama cinsellikle aşk birebir eşdeğer sanıldığı için böyle görülmesini de aslında yadırgamıyorum. Bu iflastan insana yakışan hangi sonu umabilirdik?