Salzburg’un tuz madenlerinde, kışın çıplak kalmış bir ağaç dalını, terk edilmiş kazı alanlarından birine atarlar. İki ya da üç ay sonra da, dalı, üzerini parlak bir kristal tabakasıyla kaplanmış halde bulurlar. En küçük filizinin bile üstü, bir galaksiyi doldurmaya yetecek sayıda, iri bir pirinç tanesinden daha büyük olmayan ışıltılı pırlantalarla bezeli bir görünüm kazanmış, dalın kendisi artık tanınamayacak hale gelmiştir...