Hayat çizgimiz sokaklarda, işyerlerinde, hükümet binalarında değil evlerimizin dört duvarı arasında şekillenir diyen Zerrin Soysal Yedi Gün Duası’ndan sonra bu romanında yine kapalı kapılar ardında yaşanan bir hikâye anlatıyor. Mümtaz’la Nihan’ın işyerinde kesişen yaşamlarından yola çıkarak aşkı ve evliliği sorgulayan bu romanda aşk nedir, ölünceye kadar sürecek bir aşk mümkün müdür, engeller aşkı alevlendirir mi yoksa bitmesine mi neden olur gibi birçok soruya yanıt arayacak, bazılarını bulacaksınız da... Ölümsüz aşklar yaratma düşüyle yatıp kalkan aşk perisi izbe bir düğün salonunda gözüne kestirdiği erkekle kadını birbirine âşık eder. Muhteşem bir çift yarattığını düşünmektedir ancak gözünden kaçan bir ayrıntı vardır: Adamın parmağındaki alyans. "Seni çok özledim." Nihan elini çekmek istedi, yapamadı. Etrafa bir göz atıp gören var mı diye bakabildi sadece. Mümtaz gözlerinin içine bakmayı sürdürürken omuzlarını dikleştirdi, derin bir soluk aldı. "Benimle evlenir misin?" Yer gök dondu. Sözcükler bir çocuğun elinden kurtulmuş renkli balonlar gibi süzülüp maviliklere karıştı. Avlu baştan aşağı şaşkınlık kesildi. Gözlerini kırpmayı bile unuttu Nihan, bakakaldı. Bu bencil budalayı mı sevdim ben? Korkunç bir şaka olmalı bu. Rüya, kâbus... İşin en kötü yanı "evet" diyeceğimden kuşku duymaması. Bu nasıl bir kendini beğenmişlik? Bu ne küstahlık! Ne demişti Necdet? Ne söyleyeceğinden tümüyle habersiz açtı ağzını. Çiğ bir kahkaha yükseldi boğazından. Ucuz melodramlardan ödünç alınmış garip bir gülüş. Ardından hiç tanımadığı bir ses duydu. "Şaka mı yapıyorsun? Ne işim var senin gibi ihtiyar bir çulsuzla? Evlenecek olsam doğru dürüst birini bulurum."