Söze ve kalıba sığmayan “aşkın” bir yönü vardır “aşk”ın. İnsanoğlunun şaşakaldığı ve hayrete düşüp hakikatle yüzleştiği bir yön... Burada insan hayret vadisi ile marifet vadisi arasında gidip gelir. Kah kendinden geçerek susar, kah coşkun bir heyecanla konuşur. Konuştuğu zaman soruların da sökün ettiği andır: Aşk nedir? Aşık kimdir? Maşuk niye vardır? Aşk, aşık ve maşuk üçlüsünün birleştikleri nokta ve ayrıştıkları yön neresidir? Aşk sonlunun sonsuza mı dokunuşudur yoksa gelip geçici duyuşların dizginsizce dışavuruşundan mı ibarettir? Aşkta insanı çekip çeviren, varlığa rengini veren, bilgiyi yöneten ne vardır? Bir nükte ki söylense noksan kalır, söylenmese sırrından hiçbir şey eksilmez, öyleyse bunca laf neyin nesidir?... Fahreddin-i Iraki modern araştırmalarda İslam’ın fideli d’amore’u (aşk dostları) olarak bilinen ve tevhidin sırlarını aşk dilinde izah eden sufidir. Aşkı yine aşk ile aramış bir aşık olarak Iraki, Aşk Metafiziği adlı eserinde yukarıdaki soruların peşindedir. Ve bulduğu cevapları cömertçe paylaşmaktadır. Türk okuyucusunun yakından tanıdığı Seyid Hüseyin Nasr’ın takdimi, William Chittick’in yorumları esere ayrı bir lezzet katmaktadır.