Asaf Hâlet Çelebi’nin hayat hikâyesi, yaşıtları olan pek çok aydınınki gibi, aynı medeniyet ve kültür krizinin ortalarında yer alır. Türkiye’nin kabuk değiştirmeğe başladığı on dokuzuncu yüzyıla, milâdî tarih henüz fazla yaygın olmadığından, on üçüncü karn-ı hicrî (veya rumî) demek daha yakışıyordu. Çelebi’nin nüfustaki kaydında ise tevellüdü rumî tarihle 1323 olarak görünse de o artık milâdî yirminci yüzyılın çocuğu olarak doğmuştur. Avrupa’nın Belle Époque dediği, ‘yakın Batı’nın son mutlu çağında, ama Türkiye’de II. Abdülhamid dönemi sıkıntılarının da zirveye çıktığı bir tarihte dünyaya gelir: 29 Aralık 1907. Eğer on dokuzuncu yüzyıl, Devlet-i Aliyye’nin en uzun yüzyılı ise, bu gelen en kısa yüzyılı olacak, küçük Asaf daha yedi aylık bir bebekken, şişirilerek eline verilen ve kısa zamanda patlayan Meşrutiyet balonu ve onu takip eden on beş yıl içindeki hükümet darbeleri, ayaklanmalar ve savaşlarla topraklarının dörtte üçünü kaybetmiş olan Osmanlı’nın son sayfası da kapanacaktır.