Arzu, uzun kirpikli sürmeli gözlerini, ormanın yeşilinden alıp ayak uçularına düşürdüğünde yanaklarının alev alev yandığını hissetti. İçinde, kafesten uçan kuş şaşkınlığı vardı. Ya da henüz tomurcuğa duran bir gülün kaş ile göz arasında koparılış ürpertisi... Yaprağa düşen ilk çiydi bu. Yüreğindeki kıpırtıları duyar gibi oldu. Bütün yıldızları gözlerine taşıdı. Gönlünde binlerce çiçeğin bahara uyanışını farketti. Gökyüzünün başka rengi de varmış bildi... Vakitsiz gül açar mı? Kendini yokladı: Hayır, bu isyan değildi, öfke değildi! Yeniden utandı, kızardı, bencilleşti. Paylaşmaya nefret kaldı. Yüreğinin sesini dili söylemeye varmadı. ‘Kamber‘ ismi dudaklarında bir tebessüm olarak kaldı. Arzu, artık dalgın bir kızdı.