Akademinin dayatmalarına, halkın kıt beğenisine, eleştirmenlerin zevksizliğine, egzersizlerin sıkıcılığına, benzer konuların tekrarlanmasına son! 1860 yılından sonra bir grup genç Fransız ressam pencerelerini açıp, doğanın kıpır kıpır canlılığını, ışığı ve doğa sevgilerini açık havada tuvale aktarır. Böylece Paris‘te, Monet, Renoir, Manet, Sisley, Degas, Gauguin ve Cezanne gibi eşi benzeri bulunmayan bir sanatçılar kuşağının eseri olan Empresyonizm doğar. Bu sanatçılar farklı anlatım dilleriyle, bir yandan kendilerine özgü bir üslup geliştirmeye çalışırlarken, bir yandan da, sürekli fikir alışverişinde bulunarak, birlikte sergiler açarak akademik geleneğe ve genel beğeniye yeni bir soluk getirdiler, sanatın öyküsüne ve Işıklar Kentinin betimlerine kendi izlerini bıraktılar.