Yatak odasında dikkatimi çeken bir diğer ayrıntıysa duvarın orta yerindeki portakal büyüklüğündeki delikti. Emlakçı o tarafa doğru bakmasına ve gördüğü her şey üzerine makineli tüfek gibi yorum yapmasına rağmen delikten bahsetmiyordu. Bir an için deliği sadece kendimin gördüğünü düşündüm. Sadece bana görünüyor olabilir miydi? Ürpererek bakmaya devam ettim. Emlakçı önce bana, sonra baktığım yere baktı. Neyse ki o da görüyordu. Yan yana durmuş, gözlerimizi deliğin arkasındaki karanlığa dikmiştik. Sanki içerden bir ses ikimize birden seslenmişti: Hişşşt, siz ikiniz! Bir an için kendimi duvarın arkasından, deliğin içinden gördüğümü hayal ettim. Karanlığın ortasındaki yuvarlağın merkezindeki suratım şaşkındı. Huzursuz biri var karşımızda... Orta sınıftan, eğitimli, eski reklamcı, uzayıp kısalmayan bir cover grupta şarkılar söyleyen Arif... Beste yapmak için daha sessiz bulduğu yeni evine kapandığında kendini sıfırlamaya karar veriyor... Başka bir hayatı olsun istiyor, anlamlı ve yaratıcı olduğu yeni bir şeyler yaşamayı aklına koyuyor. Dışarısı kalabalık ve tekdüzelikler dolu, bazen herkesten ve her şeyden korkuyor Arif, en çok da kendisinden... Sonra rüyalar âleminden çıkıp gelmiş bir makara gibi o duvardaki delik çıkıyor ortaya... Apartman boşluğuna açılan bir delik... Evden tuhaf sesler çıkıyor. Ve giderek paranoyaklaşan bir müzisyenin seslerle kurduğu hastalıklı ilişki başlıyor. İnsanın insandan korkusu... Hakan Bıçakcı’dan boşluğun ve tedirginliğin romanı...