Günümüz dünyasının politik ve sosyal yapısına dair söylemleriyle, hem bu yapının yeniden biçimlenmesine katkı sunan hem de ulaşılan sonuçları çok yönlü çıkarımlarıyla temellendiren ve bu yönüyle de çağımızın önde gelen teorisyenlerinden biri olan Anthony Giddens’ı konu edinen Anthony Giddens Sosyolojisi başlıklı kitap, 2005 yılındaki ilk baskısının ardından, başta Giddens’ın kendisi olmak üzere, akademik çevrelerden, öğrencilerden ve Batı sosyolojisi literatürünü yakından takip eden okuyuculardan oldukça ilgi gördü. Bunda Giddens’ın ülkemizdeki artan çekiciliğinin ve popüler bir isim olmasının rolü büyüktür. Ancak, kitaptaki temel tezlerin ve sorgulamaların söz konusu ilgiyi beslediği gerçeğini de yadsımamak gerekir. Özellikle, Batı sosyolojisindeki açmazlara ve çözüm arayışlarına bağlı olarak gelişen sosyolojik teorinin krizi ve sosyolojiye artık gerek var mı? biçimindeki tartışmaların gündemde olduğu bir dönemde, kitabın Giddens’ın görüşleri ışığında bu konulara açıklama getirmesi, bu bağlamda ele alınabilir. Nitekim, sosyolojinin teorik ve metodolojik düzeyde hangi problemlerle yüzleştiği ve ne türden yönelimler içinde olduğu konuları, Batı’da olduğu gibi ülkemizde de giderek artan bir ilgiyle izlenmektedir. Kitabın söz konusu ilgiye belli ölçülerde karşılık verdiği ve katkı sağladığı bir gerçektir. Genel olarak, entelektüel kürede, özel olarak sosyoloji camiasında öne çıkan modernlik, postmodernlik, küreselleşme, tüketim toplumu, ağ toplumu ve risk toplumu gibi söylemlerin, kitapta Giddens’ın çarpıcı iddiaları çerçevesinde ele alınması ve bunlara yeni açılımlar getirilmesi, bu ilgiye kaynaklık eden bir diğer nedendir. Giddens’ın bu söylemleri yanında, politik gelişmelerle ya da politika olgusunun aldığı yeni görünümlerle ilgili çözümlemeleri de aynı şekilde değerlendirilebilir. Nitekim, dünyadaki hızlı dönüşümlerle yeniden biçimlenen politika algısı ya da Giddens’ın vurgusuyla, radikalleşen politikalar konusu, hâlâ öncelikli bir gündem olmaya devam etmektedir.