Ankara’ya yıllardır gitmemiştim. Elimizde doğup büyüdüğü için bu sefer alıcı gözü ile bir dolaşayım dedim. Düşünüyorum da bir zamanlar demiryolu köprüsünden Çankaya’ya kadar bir tek çatı, geceleri bir tek ışık yoktu. Atlı arabamız yabani bağ kütüklerini çiğneyerek köşke giderdik. Ama şimdilerde bu yolun üstündeki yürür merdivenli mağazayı gezerken, ülkeyi ilk kurduğumuz yıllarda bütün çarşıda birbirine eş iki fincan bulamadığımız günler geliyor aklıma. Tren İstanbul’dan yirmi dört saatte geldiği için balık yüzü göremediğimiz yıllar… Biz gençliğimize güvenerek yataksız vagonlarda, tahtakurularına katlanarak, öğle yemeğini Polatlı’da akşam yemeğini Eskişehir’de yiyerek, İstanbul’a gidip denize, adeta medeniyete kavuşurduk. Atatürk tek başına Çankaya’yı beklerdi’’ Ankara’ya yıllardır gitmemiştim. Elimizde doğup büyüdüğü için bu sefer alıcı gözü ile bir dolaşayım dedim. Düşünüyorum da bir zamanlar demiryolu köprüsünden Çankaya’ya kadar bir tek çatı, geceleri bir tek ışık yoktu. Atlı arabamız yabani bağ kütüklerini çiğneyerek köşke giderdik. Ama şimdilerde bu yolun üstündeki yürür merdivenli mağazayı gezerken, ülkeyi ilk kurduğumuz yıllarda bütün çarşıda birbirine eş iki fincan bulamadığımız günler geliyor aklıma. Tren İstanbul’dan yirmi dört saatte geldiği için balık yüzü göremediğimiz yıllar… Biz gençliğimize güvenerek yataksız vagonlarda, tahtakurularına katlanarak, öğle yemeğini Polatlı’da akşam yemeğini Eskişehir’de yiyerek, İstanbul’a gidip denize, adeta medeniyete kavuşurduk. Atatürk tek başına Çankaya’yı beklerdi’’ -Falih Rıfkı Atay