"İnsanoğlunun daha üstünü tadamayacağı iki tür mutluluk vardır; biri yaşamın özünü kavramaya çalışarak özgür ve derin düşünmek, ikincisi de dünyanın hırgürüne boş vererek yaşamak." 'Altıncı Koğuş' için tam bir yabancılaşma öyküsüdür diyebiliriz. Çehov içinde bulunduğu sınıfın ahlaki çöküşünü bir deli ve bir doktor arasında geçen diyaloglarla aktarıyor. Lenin, Rus toplumunun içine düştüğü hazin durumu resmeden bu yapıtı okuduktan sonra dehşete düşer, "Kendimi Altıncı Koğuş'a kapatılmış gibi hissettim," der. Defalarca okunsa da bıkılmayacak tarzda nefis tahlillerle, saptamalarla, hayata ve insanlara dair Rus edebiyatının acı gerçekçiliğini atlamadan son derece yalın bir üslupla anlatan Cehov'un ustalık dönemi eseridir. Yaşadığı döneme ait, Rusya'nın içinde bulunduğu toplumsal yozlaşmanın, ekonomik sorunların, iletişimsizliğin ve duyarsızlığın kaleme aldığı fazlasıyla gerçekçi bir öykü sunmuştur bizlere. Öyküde yaşananlar tam olarak, teorik bilginin pratik yaşam deneyimiyle olan uzlaşmaz çatışmasıdır. Çehov, Rus edebiyatında tarzı, yazım stili ve düşünce sistematiğiyle yarattığı farkla deha olarak kabul edilir. Hayatla dair her şeyi anlatan 'Altıncı Koğuş' öykü olamayacak kadar derin bir toplum çözümlemesidir.